1 Kasım’dan sonrası fetret devri mi yoksa siyasi restorasyon dönemi mi olacak?

Ak Parti 2002’nin sonuna doğru büyük bir halk desteği ile iktidara gelmişti. Bu öyle büyük bir sevgi idi ki halk meydanları dolduruyor, dönemin muktedir güç odaklarına karşı, liderlerine ve vekillerine sahip çıkıyordu.

Ak partinin karşısında çığırtgan bir muhalefet gurubu varken, yanında ise sessiz bir halk kitlesi duruyordu.

Bu sessiz kitle, desteklerini, mahalle baskısı korkusundan aşikar edemiyordu. Ancak partilerinin her koşulda arkasında duruyorlardı.

Bu sağlam duruş, her geçen gün, dışarıdakileri de cezbediyor, her seçimden sonra Ak Partinin oy oranı biraz daha artıyordu.

Öte yandan, Ak parti mensupları ağır eleştirilere maruz kalıyor, bu eleştiriler karşısında, seslerini yükseltmiyor, hep daha iyisini yapmanın yollarını arıyordu.

Eleştiri sahipleri acımasız eleştirileri ile mükemmel hizmetlere vesile oluyor, adeta Ak Partiye yön veriyorlardı.

Ak Partide popülerleşmenin maliyeti çok ağır oldu.

Öncelikle şu tespiti yapalım: “Popülerlik ve zenginlik” ile “eleştiriye tahammül” ters orantılıdır. Yani bir insanın popüleritesi ve zenginliği arttıkça, eleştirilere tahammül gücü azalır.

Ak Parti, popüler isimleri milletvekili listesine aldıkça, eleştiriye tahammulü biraz daha azaldı. Eleştirilerle mükemmeli yakalamak yerine, eleştirilere cevap yetiştirme ya da susturma hastalığı başladı.

Gurur ve kibir arttı.

Malumdür ki, gurur ve kibirin iticiliği; alçak gönüllülük ve vakarın ise cazibesi vardır.

Ak Parti, alçak gönüllü ve vakur insanlarla, iktidardaki yerini sağlamlaştırdıkça, alçak gönüllü ve vakur insanlar gitti, yerine gururlu, kibirli, zengin ve populer insanlar geldi.

Amaçları, memleket meseleleri değildi.

Toplumun önündeki Ak Parti vitrininde, kendilerine biraz daha güç kazandırmak, daha fazla menfeat elde etmekti.

Bu insanlar, Ak Parti listelerinde boy gösterdikçe, halkın nefretini çoktan üzerlerine celp etmeye başlamıştı bile.

Bir de Ak Parti’de siyasete girince zenginleşen insanların çokluğu hepten muhalefetin eline malzeme oluyordu.

Ak parti listeleri görünüşte, popüler ve zengin insanlarla güçlenirken, gerçekte halkın desteği zayıflıyordu.

Güçlülerin ittifakının zayıf, güçsüzlerin ittifakının kuvvetli olduğu bir kez daha anlaşılmaktaydı.

Ak partide her bir populer ve zengin kişi, kendini çekim merkezi olarak gördüğü için, parti içindeki ittifak zayırlıyor, buna bağlı olarak da halkın Ak partide ittifak etme eğiliminde gevşemeler ve çözülmeler oluyordu.

Yani parti içi ittifak, birlik ve beraberlik duygusu azaldıkça halkın desteği de azalıyordu.

Aslında, halkın gözünden hiçbir şey kaçmıyordu. Halk yapılan hataları görüyor ve anında cezalandırıyordu.

Peki Ak Parti bu deformasyon sürecinden nasıl kurtulabilir?

Derler ki, “bazı insanları her zaman kandırsanız bile, bütün insanları her zaman kandıramazdınız”. Bu hakikatten hareketle, Ak partideki siyasi deformasyonu gören insanlar, siyasi restorasyonu da hızlı bir şekilde fark edeceklerdir.

Ak parti tekrardan dava adamlarını toplumun arasından bulup bir araya getirebilirse, halk, partilerini kesinlikte iktidardan düşürmeyecektir.

Ancak, Ak parti bunu yapamazsa, yaşanacak bir fetret devrinin ardından, bunu ilk yapabilen parti iktidarı devralacaktır.

Dava adamları aramızda dolaşıyorlar.

Onlar, edep ve hayalarından kendilerinin reklamını yapmazlar ki popüler olabilsinler.

Onları bulup milletin önüne çıkarmak siyasetin işidir.

1 Kasımda yapılacak seçimlerde dava adamları iş başına gelirse Türkiye tekrardan istikrara kavuşacaktır.

Yok, kişisel menfeat ve populerlik peşinde koşanlar iktidara gelirse Türkiye fetret devrine girmiş olacaktır.

Bu durumda, Allah fetret devrimizi uzun tutmaz inşallah.

Sağlık ve afiyetle…

Salih ZORANOĞLU

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir