Site icon Çalışanlar.Net

Danıştay Vatandaşın Sağlık Hizmetinden Yararlanma Hakkını Hekimin Sendikal Hakkından Üstün Tuttu

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu(İDDK), hekimin sendikal hakkının vatandaşın sağlık hizmeti alma hakkını engelleyemeyeceği sonucuna vararak, sendikal faaliyet kapsamında nöbete gelmeyen aile hekimlerine verilen ihtar puanı ile cezalandırılması işlemini hukuka uygun bularak aksi yöndeki mahkeme kararlarını bozdu.

İDDK DEĞERLENDİRMESİ

Aile hekimi olan davacının üyesi olduğu sendika tarafından alınan iş bırakma kararı neticesinde, davacının haftasonu nöbet görevine gitmemesi üzerine hakkında dava konusu ihtar puanı cezası işlemi tesis edilmiş olup, davacı tarafından sendikanın almış olduğu iş bırakma kararına icabet etmesinin sendikal faaliyet kapsamında olduğu ve bu nedenle hakkında tesis edilen ihtar cezasının hukuka aykırı olduğu iddiası ile temyizen incelenen bu dava açılmıştır.

Davalı idare tarafından, aile hekimliği çalışanlarına yönelik muhtelif sendikalar tarafından her biri ayrı ayrı olmak üzere Ocak-Mayıs 2015 aylarının tüm cumartesi günleri için nöbet görevine gitmeme kararları alındığı, aile hekimlerinin nöbet tutmaya başladığı tarih olan Ocak 2015’ten Mayıs 2015 sonuna kadarki beş aylık dönemde Edirne ilinde aile hekimliği personeline 1060 hafta sonu nöbet görevi verilmesine rağmen bu nöbet görevlerinden 655’inin yerine getirilmemiş olduğu, oransal olarak bakıldığında nöbet görevlerinin %62 gibi yüksek bir oranda yerine getirilmediği, bireysel olarak bakıldığında da ceza puanı uygulaması ile karşı karşıya kalan personelin büyük çoğunluğunun hiçbir nöbet görevini yerine getirmediği, sendikaların aldığı kararlar sonrası nöbet tutulmaması uygulamasının süreklilik kazandığı, bunun da sağlık hizmetinin işlevsiz kılınması sonucunu doğurduğu belirtilmektedir.

Nöbet görevine sendikal faaliyet kapsamında gitmediğini ifade eden davacının bu eyleminin vatandaşların sahip olduğu sağlık hakkı karşısında disiplinel sonuçlarının doğmasının ve böyle bir durumda hangi hakkın korunmasının ağır bastığının değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bu bağlamda, Anayasa’nın 56. maddesinde düzenlenen “sağlık hakkı”na değinmek gerekmekte olup, sağlık hakkı, kişilerin sağlığa zararlı sosyal ya da geleneksel uygulamalara zorlanmalarını engelleme, sağlık hizmetlerine eşit erişimi engelleyici, ayrımcı fiillerle mücadele etme, tıbbi personelin gerekli eğitim, tecrübe ve etik davranışlara sahip olmasını sağlama ya da kişilerin sağlık hizmeti sunucularına erişimini engelleyici ve kısıtlayıcı sonuçlar ortaya çıkaran engelleri kaldırma, sağlık hizmeti alıcılarına etkin, verimli ve hızlı bir şekilde bu hizmetin sunumunda Devlete birtakım yükümlülükler yüklemektedir.

Bu durumda anayasal güvence altında bulunan sağlık hakkının korunması, iyileştirilmesi ve halka etkin bir şekilde sunulmasını düzenleme ve sınırlandırma konusunda Devlete yetkiler tanınması gerekmektedir.

Nitekim Devletin bu kapsamda sunacağı sağlık hizmetinin bir parçası olan nöbet uygulamasına ilişkin olarak düzenleme getiren Aile Hekimliği Kanunu’nun 3. maddesinin 5. fıkrasının iptali istemiyle açılan davalar sonucunda Anayasa Mahkemesince verilen 03/10/2013 tarih ve E:2012/103, K:2013/105 sayılı ve 05/03/2015 tarih ve E:2015/17, K:2015/20 sayılı kararlarda, “…Devlet, Anayasa’nın 17. maddesinde kişilere tanınmış olan yaşam hakkını güvence altına almakla yükümlüdür. Aynı maddede ‘Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.’ denilmektedir. Kişinin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlığını koruma hakkı, birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez ve vazgeçilmez haklarındandır. Tüm bu haklara karşı olan her türlü engelin ortadan kaldırılması da Devlete ödev olarak verilmiştir. Belirtilen kurallar bir bütün olarak değerlendirildiğinde insanın sağlıklı yaşam hakkının olmasının, sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanmasına bağlı olduğu görülmektedir. 

Anayasa, sosyal hukuk devleti olmanın gereği olarak Devlete sağlık hizmetlerinin sunumunda pozitif yükümlülük vermiş, Devleti bu haklardan yararlanmayı artıracak önlemleri almakla mükellef kılmıştır. Bu nedenle Anayasa’nın 56. maddesinde öngörülen sağlık hakkından yararlanma konusunda en geniş ölçekli uygulamaların gerçekleştirilmesi gerekir. Sağlık hizmeti sunumunun diğer hizmetlerden farklı olduğu açıktır. İnsanın en temel hakkı olan sağlıklı yaşam hakkı ile bu yaşamın sürdürülmesindeki yeri tartışmasız olan hekimin ve ona yardımcı olan sağlık personelinin statüsünün de bu çerçevede değerlendirilerek diğer kamu görevlileri ile belirtilen yönden farklılıklarının gözetilmesi gerekir. Bu farklılıkların bir sonucu da hizmetin sunumu yöntemlerindedir. Nitekim sağlık hizmetleri doğrudan yaşam hakkı ile ilgili olması nedeniyle diğer kamu hizmetlerinden farklıdır. Sağlık hizmetinin temel hedefi olan insan sağlığı ve yaşamı, mahiyeti itibarıyla ertelenemez ve ikame edilemez bir özelliğe sahiptir. Bu durum Devletin sağlık alanında farklı uygulamalar yapma zorunluluğunu doğurmaktadır. Dava konusu kuralın kamu yararını amaçladığı anlaşılmaktadır. Bu amaçla doğrudan ve dolaylı şekilde öngörülen nöbet uygulaması Devletin pozitif yükümlülüğü gereği almak zorunda olduğu tedbirlerden biridir. Kişilerin maddi ve manevi varlıklarını geliştirebilmelerinin başlıca şartı, ihtiyaç duydukları anda sağlık hizmetlerine ulaşıp bu hizmetlerden yeterli ölçüde yararlanabilmeleridir. Devlet için bir ödev, kişiler için bir hak olan bu amacın gerçekleştirilmesi için gerekli tedbirlerin alınmasının ya da bu haktan yararlanmayı kolaylaştırıcı düzenlemeler yapılmasının Anayasa’nın 2., 17. ve 56. maddelerini ihlal etmeyeceği açıktır…” gerekçeleriyle Aile Hekimliği Kanunu ile getirilen nöbet uygulamasının Anayasa’ya aykırı olmadığına karar verilmiştir.

Anayasa Mahkemesince verilen bu karar da dikkate alındığında, nöbet görevi verilen aile hekimlerinin bu göreve icabet etmesi yasal bir yükümlülük olup, her ne kadar davacı tarafından bu göreve icabet etmemenin yaptırımı olarak öngörülen ihtar puanı cezasının, sendikal faaliyeti engellediği ileri sürülmekte ise de, esasında dava konusu uyuşmazlık bağlamında artık süreklilik haline gelen hafta sonu işe gitmeme yönündeki sendika kararlarının, davalı idarenin savunmalarında belirttiği üzere sağlık hizmetinin sunumunu aksatır hale geldiği, işe gitmeme eyleminin amacını aşarak, bu yönüyle bir başka anayasal hak olan sağlık hakkını engellediği anlaşılmakta olup, bu haliyle davacının işe gitmeme eyleminin haklı bir mazerete dayandığından söz edilemeyeceğinden, hakkında tesis edilen ihtar puanı cezasının doğrudan sendikal faaliyeti engellediği sonucuna varılması mümkün değildir.

Bir anayasal hakkın kısıtlanmasında yasal dayanağın bulunması şart olduğu gibi, ayrıca bu sınırlandırmanın meşru bir amacı olması ve demokratik toplumda gerekli ve orantılı/ölçülü olması gerekmektedir.Anayasa’nın 51. maddesinin verdiği yetki uyarınca düzenlenen 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nun 1. maddesinde, “Bu Kanunun amacı, kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve menfaatlerinin korunması ve geliştirilmesi için oluşturdukları sendika ve konfederasyonların kuruluşu, organları, yetkileri ve faaliyetleri ile sendika ve konfederasyonlarda görev alacak kamu görevlilerinin hak ve sorumluluklarını belirlemek ve toplu sözleşme yapılmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.” hükmü yer almış, 3/f maddesinde, sendikanın, kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşları ifade edeceği belirtilmiştir. Bu Kanun hükmüyle sendikal faaliyet, tahdidi olarak sayıldığı üzere, kamu görevlilerinin ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek amaçlarıyla sınırlı olarak gerçekleştirilebilecektir.

Ölçülülük ilkesi, bir özgürlük ya da hakkı sınırlandırmada başvurulan aracın, sınırlandırmayla ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olması, sınırlandırma aracının amaç için gerekli olması, amaçla araç arasında ölçülü bir oran bulunması alt görünümlerini içeren ilke olarak tanımlanmaktadır.Anayasa Mahkemesi 15/10/2002 tarih ve E:2001/309, K:2002/91 sayılı kararında ölçülülük ilkesini ayrıntılı olarak açıklamış ve, “. Kimi zaman zorunlu olarak birlikte uygulanan iki Anayasa kuralından biri diğerinin sınırını oluşturabilir. Ne var ki bu sınırlamaların da temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunmaması, demokratik toplum düzeninin gerekli kıldığından fazla olmaması ve ulaşılmak istenen amacı aşmaması, başka bir anlatımla ölçülülük ilkesiyle uyum içerisinde bulunması zorunludur…” değerlendirmesine yer verilmiştir.

Ölçülülük ilkesinin esas uygulama alanı temel hak ve özgürlükler olmakla birlikte, bu ilke kapsamı itibarıyla sadece yasamanın uyması gereken bir ilke değildir. İdarenin yetkilerini kullanırken durumun gereklerine uygun davranıp davranmadığını denetlemek için bu ilkeye başvurulabildiği gibi bir kamu hizmetini sunma konusunda üzerine sorumluluk yüklenen kamu görevlilerinin de haklarını kullanırken bu ilkeye uygun davranması gerekmektedir.

Bu açıklamalardan hareketle, anayasal bir hak olan sendikal faaliyet hakkı kullanılırken yine Anayasa ile güvence altına alınan sağlık hakkına ulaşmak isteyen vatandaşların, bu haklarının ölçüsüz bir şekilde engellenmesine mani olma konusunda, kamu hizmetinin asli yükümlüsü olan idarenin yetki ve sorumluluğunun olduğu açıktır. İdare bu yetkisini kullanırken yine ölçülülük ilkesine uygun hareket edecektir.Vatandaşların sağlık hakkına ulaşmalarını sağlamak ve bu çerçevede tedbirler almak demokratik toplumun gereklerindendir. Davacının üyesi olduğu sendika tarafından, 4688 sayılı Kanun’la belirlenen kamu görevlilerinin ortak, ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve menfaatlerinin korunması ve geliştirilmesi amacıyla sendikal eylem kararı alınabileceği kabul edilmekle birlikte, bu hakkın kullanımının nöbet görevine gitmemek amacıyla düzenli bir şekilde alınan kararlarla tekrarlanmasının, vatandaşların sağlık sunucularından etkin bir şekilde yararlanmasını ve sağlık hizmetinin etkin, verimli ve hızlı bir şekilde sunumunu ölçüsüz bir şekilde engellediği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, sağlık hizmetinin sunulmasında asli yükümlü olan idarenin, vatandaşların sağlık hakkını korumak amacıyla, nöbet görevini yerine getirmeyen kamu görevlisini ihtar puanı ile cezalandırmasının, meşru bir amaca hizmet ettiği ve demokratik toplum gereklerine de uygun olduğu sonucuna varılmıştır.Bu itibarla, davacının (20) ihtar puanı ile cezalandırılmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık, dava konusu işlemin iptali yolunda verilen İdare Mahkemesi ısrar kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

Exit mobile version