Site icon Çalışanlar.Net

Müslümanın Yahudi ve Hristiyanlarla Dostluğu

Kur’an-ı Kerimde müslümanlara, Yahudi ve Hristiyanlarla dost olmamaları tavsiye edilmiştir. Çünkü bir müslüman için, onların milletlerine tabi olmadıkça ne yahudilerin, ne de hristiyanların ondan asla hoşnud ve razı olmayacağı vurgulanmıştır.

Bu yüzden Müslüman, inanç noktasında, Hristiyan ve Yahudilere karşı “senin dinin sana bemin dimin de bana” mantığıyla yaşamalıdır.

Buradaki amaç, müslümanları, Yahudi ve Hristiyanlara benzeme ve onlar gibi yaşama arzusundan uzak tutmaktır. Çünkü, onlara benzeme arzusu, müslümanlar için büyük bir tuzak ve tehlikedir.

İnsandaki özenme(gıpta) arzusu daha üst düzeyde olana karşı beslenen bir duygudur. İnsanlar, hakça, adeletçe, kültürce, kemalatça… daha iyi durumda olanlara benzemek isterler. Oysa Hz Muhammed ile gelen İslamiyet her yönden diğer inanç sistemlerinden üstün durumdadır. Bu inanç sistemine intisap etmiş bir müslüman, her alanda en iyi olmaya adaydır.

Ve en iyiye aday olan birinin başkalarına özenme ihtiyacı yoktur.

Asrı Saadete, Peygamber efendimizin bir çok konuda Hristiyan ve Yahudilere benzemekmekten Allah’a sığındığı olmuştur. Bu da İslamiyeti mümtaz bir din haline getirmiştir.

Neden İslam en iyidir?

Çünkü, ilime, bilime çok önem vermiştir. “Alimin ölümünü alemin ölümüdür” demiş, ilim öğrenmeyi beşikten mezara, kadın erkek, herkese farz kılmış, onu Çin’de bile olsa gidip almayı tavsiye etmiştir.

İslam, inananları gerçek gücün ve iktidarın sahibi Allah’a kul ederek, kula kulluğu kaldırmış, mülkü hakiki sahibine(Allah’a) teslim ederek, dünya servetini ikinci plana atmış, inananların manevi huzurunu hedeflemiştir.

Çalışmayı ibadet kabul etmiştir. Kurana göre, bir müslüman bir işi bitirince hemen başka bir işe yönelmelidir, tembel olmamalıdır, üretken olmalıdır.

Yine aynı şekilde İslamiyet, dil, din, ırk ayrımı gözetmeksizin bütün insanları, aynı inanç sistemi içinde eritip, ötekileştirmeden, kardeş olarak görmeyi ve biribirlerini sevmelerini imanın bir gereği olarak saymıştır. Bu yüzden müslüman, sosyal çevresini güzelleştiren bir ahlaka sahiptir, yaşadığı ortamda sevilen bir kişiliktir ve özvarlığı içinde mutlu ve iyi haldedir.

Müslümanların egemen olduğu ortamlarda yaşayan gayri İslami unsurlar da huzurlu ve mutludurlar. Çünkü hakları her daim koruma altındadır. Müslümanlarla iyi geçinmeleri başta kendilerinin menfaatinedir.

Diğer ehli kitap Yahudiler, Museviliği evrensel din olmaktan çıkarıp ırkî temele dayanan bir dünya görüşüne dönüştürmüşlerdir. Kendilerinden başka her unsuru dışladıkları için, Yahudinin yahudiden başka dostu kalmamış, dünyayı kendilerine cehenneme çevirmişlerdir.

Hristiyanlıkta ise, İncil’in tahrif edilmesinden sonra, bilim ve teknolojiye karşı gösterilen direnç, Orta çağda Avrupayı karanlığa gömmüş, Avrupa  Hristiyanlıktan kurturluğu ölçüde bilim ve teknolojide ilerleyebilmiştir.

Müslümanlar kendi öz değerleri ile hareket ettikleri dönemlerde, haricindeki unsurlara karşı, her bakımdan özenilecek bir durumda yaşamışlardır.

Aski durumda ise maalesef geri kalmış, ümitsizlik hastalığına düşmüş ve başka türlü arayışlar içine girmişlerdir.

Bir Müslümanın Yahudi ve Hristiyanlarla dost olmaması, hiç şüphesiz ki müslümanların Yahudi ve Hristiyanlarla ilişkilerini tamamen kesceği anlamına gelmemektedir.

Elbetteki müslümanlar, Yahudi ve Hristiyanlarla ticari ve sosyal hayatta, bir takım münasebetlerde bulunabilecektir.

Müslümanlar Hristiyan ve yahudi topluluklarından tamamen ilişkiyi kesseydi, onlardan kız almazlar, onlarla ticari ve siyasi ilişkilerde bulunmazlardı.

Hz Muhammed, Yahudilerle siyasi anlaşmalar yapmış(Medine Antlaşması), onlarla ticaret yapmış ve onlardan Banu Nadir’li bir tutsak olan Safiyya bint Huyayy ile Rayhana bint Zayd adındaki iki kadınla evlenmiştir.

Bu evliliklerle, bu mübarek hanımlar, İslamın en öz halini, bizzat Hz Muhammed’den görerek yaşamışlar ve Onun asil duruşu karşısında İslamla şereflenmişlerdir.

Buradaki dost olamayın tavsiyesi, gerçek dostlarınızı, onlar arasından değil, mü’min kimseler arasında seçiniz minvalindedir.

Aksi takdirde, bir müslüman gerçek dostlarını, onlar arasından seçerse, belli bir süre sonra, “insan sevdiği kişiye benzer” kaidesince, onların görüşlerinden etkilenmeye, onlar gibi düşünmeye başlayabilir. Ve nihayetinde müslümanlara karşı onların yanında yer almaları normal bir hal alabilir.

Zamanımızda, İslam camiasının dertleriyle dertlenmeyip, yahudi ve hristiyan topluluklara karşı derin saygı duyan islami unsurlar bulunmaktadır maalesef. Bu unsurlar, müslümanların arasına büyük nifakların girmesine sebep olmaktadır.

Yaşanan bazı siyasi ve sosyal olaylara baktığımızda bu konuya örnek teşkil edecek çokca olay görmekteyiz.

Filistin ile İsrail’in savaşında, hak ile batıl savaşırken, bazı müslümanlar(ya da müslüman görünenler) Filistin halkına hiçbir destek vermemekte, zalim İsrail’in ise yanında yer almaktadır. İsrail’in yanında yer alan müslümanlar, kurdukları dostluklar münasebetiyle, İsrail’i desteklemeye kalben, mantıken ve ruhen ikna olmuş ve bu terör devletine, Müslüman Sudan’dan daha çok saygı duyar hale gelmişlerdir. Kendi öz toprakları için, özgürlükleri için, aileleri ve çocukları için savaşan Filistin halkına ise terörist muamelesi yapabilmektedirler.

Bütün bunlardan şu sonucu çıkarmak mümkündür: Müslüman gayri müslimlerle kurduğu ilişkilerde inancından taviz veriyorsa kesinlikle onlarla ilişkide bulunmamalıdır. Dünyevi bir takım menfaatler için onlarla münasebetlerde bulunmakta bir beis yoktur. Onları İslama kazandırmak için çabalamak ise her müslümanın üzerine düşen ilahi bir görevdir.

Ne mutlu o insana ki, müslümanların menfaatine, o kimselerle muhatap olsun. Yazıklar olsun o kimseye ki onların menfaatine, müslümanların aleyhinde onlarla bir arada bulunsun.

Sağlık ve afiyetle…

Abdullah TÜRK

Facebook

Twitter

Exit mobile version